Kimilerine
göre üstün Alman teknolojisiydi. Kimilerine göre bir lider. Kimilerine göre ise
görev adamı. Hem de en iyi yapanından. Ama kimse Michael Ballack’ın futbola bir
dönem damgasını vuran futbolculardan biri olmadığını söyleyemez. Bu yazının
devamını okuyacaksanız buna katılıyor olmanız gerekir zaten…
Futbola Almanya’nın Chemnitz takımında başlayan Ballack 2 sezon gibi kısa bir
sürede daha rütbeli bir takım olan Kaiserslautern’in dikkatini çeker. Yine 2
yıl oynadıktan sonra bir kademe daha atlayarak Bayer Leverkusen’e transfer
olur. Adım adım ilerleyerek, basamakları tek tek çıkarak zirveyi
hedeflemektedir o sıralar. Bayer Leverkusen’de geçirdiği 3 yılın ardından büyük bir yıldıza dönüşür
ve Almanya Milli takımının en büyük kozu olur.Bir orta saha oyuncusu
olmasına rağmen 79 maçta 27 gol atar ve katlarcası asist yaparak modern Alman
futbolunun en büyük temsilcisi olur. Artık zirveye çıkma vakti gelmiştir.
Bayern Münih tabiki Almanya’nın zirvesine oturmuş Ballack’ı kimselere
kaptırmayacaktır.
Yıldıray Baştürk’lü, Ze
Roberto’lu Leverkusen Ballack’ın önderliğinde çok başarılı sezonlar geçirmişti
ve şampiyonlar liginde final oynamıştı. Artık Münih zamanı gelmiş çatmıştı.
Bundesliga ne zaman bir futbolcu parlattıysa, zaten Bayern Münih onu ya alacaktır
ya alacaktır. Ballack, Münih’te 3 Bundesliga şampiyonluğu, 3 Almanya kupası
kazanmıştı.
Artık yurt dışında büyük bir kulüpte oynamalıydı. Abramovich’in dikkatini
çekmesi çok uzun sürmedi ve Chelsea Ballack’ı renklerine kattı. İlk sezonunda çok
verimli olamasa da ikinci sezonunda büyük işler yaptı. İngiltere’deki
günlerinden bir anekdot… Kendine bir ev satın almayan Ballack Londra’da
dikkatleri çeker ve bu konuda birçok soruya maruz kalır. Ancak Londra’da ev
almamasını çok net ifade eder. Kimi vay cimri desin kimi zeki adam desin ama
olay bu: ‘’ Burada dandik bir eve verecegim parayla
almanya da sato alırım.’’
Ayrıca kariyerinde iki tane "terrible horror" diye anılan
korkunç üçleme sezonları vardır. 2001-2002 sezonunda Bayer Leverkusen ile son
üç haftasına beş puan önde girdikleri ligde şampiyonluğu bir puan farkla
Borussia Dortmund'a kaptırmışlar, şampiyonlar ligi finalinde Real Madrid'e 2-1
yenilerek kupayı kaldırma şansını kaybetmişler, Almanya milli takımıyla
birlikte 2002 Dünya Kupasında ise ,kırmızı kart cezası sebebiyle oynayamadığı,
final maçını Brezilya'ya 2-0 kaybederek ikincilikle yetinmek zorunda
kalmışlardır. 2008 yılında ise Chelsea ile birlikte aynı senaryoyu yaşamak
zorunda kalan Ballack, sezonu Manchester United'ın iki puan gerisinde
tamamlayarak hayal kırıklığı yaşamıştır, şampiyonlar liginde ise berabere
biten doksan dakinanın sonunda Manchester United'a penaltılarla kaybederek
kupayı kaldıramamıştır. 2008 yılının yazında, üzücü geçen sezonun ardından
Almanya milli takımıyla birlikte Euro 2008'de final oynamış, fakat İspanya
Torres'in 33.dakikada attığı golle kupayı kazanmış, Ballack ve arkadaşları ise
yine ikincilik ile yetinmek zorunda kalmışlardır. Bu iki sezonun ardından
Almanya'da esprilere konu olmuştur.
Tüm bu bahtsızlıklara
rağmen kazanılan bu kadar kupa, kazanılan saygının büyüklüğü akıttığı
terin boşa olmadığını gösteriyor. Onun en büyük özelliğini söyleyelim Ballack’ı
unutan futbolseverlere. O bir defans, bir orta saha ve aynı zamanda bir
forvetti. Şuan kaç futbolcu sayabiliriz ki böyle? Bir elin parmaklarını
geçmeyecektir.
YASİN IŞILDAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder