8 Nisan 2017 Cumartesi

3 KUPALI GALATASARAY VE ÖNLENEMEZ DÜŞÜŞ

Ünal Aysal'ın divan kurulu üyelerinden Riva vs. arazilerinin değerlendirilmesiyle ilgili izin alamaması, TFF'nin yabancı oyuncu sayısına tokat gibi bir kota koyması Galatasaray'ın Ünal Aysal önderliğindeki rüya vizyonunu ve olası başarılarını imkansızlığa sürükledi. Yönetimde kaos, teknik ekipte dağılma süreci yaşandı ve en sonunda beklenen oldu, Ünal Aysal görevi bıraktı. Çünkü tüm planlarının önüne set çekildi. Planlarını gerçekliğe dönüştüremeyeceğini gördüğünde de ayrıldı. Kulübü devraldığı borç ile aynı seviyede bıraktı ancak Galatasaray'a tekrar marka olduğunu hatırlatarak, Avrupa'da başarılı olarak ve özüne döndürerek gitti. Aradaki seçimi, yönetim listelerini falan açıklamadan direkt konuya girelim. Duygun Yarsuvat mantıklı bir iş yaparak Abdurrahim Albayrak ve Ali Dürüst'ü tekrar futbolun başına geçirerek işi onlara emanet etti. Kendisi başka işlerle uğraştı. Nitekim takım şampiyon oldu. Hamza Hamzaoğlu takıma özgüvenini kazandırdı, ancak takımın son bölümlerde attığı gollere bakarak Prandelli'nin sezon başı iyi bir yükleme yaptığını da söylememiz gerekir. Hamzaoğlu kendi emeğinin yanında bunun da ekmeğini yedi. Takım o sezon hiç hesapta yokken 3 kupa birden kazandı diyebiliriz. Ancak bir sonraki sezon başı tüm perdeler kalktı ve gerçekler bir bir ortaya döküldü...
Yapılan yanlışlıklara değinecek olursak sanırım Dursun Özbek'le başlayabiliriz. Daha sezonun şampiyonluk kutlamalarında Albayrak ve Dürüst'e yer vermeyerek ilk yanlışını yaptı.  Yarsuvat'tan aldığı göreve başlarken bu isimlere yer vermedi. Tamamen tecrübesiz ve futboldan bihaber bir yönetim kurdu. Bu yönetim Galatasaray'ın vizyonunu ve sportif başarılarını çok olumsuz etkiledi.
Futbolun futbol bilmeyenlere emanet edilmesi felaketi baştan yarattı. Cüneyt Tanman'ın Hamza Hamzaoğlu ile anlaşamaması, sürekli birbiriyle çelişen açıklamalar yapmaları, ardından Tanman'ın istifası ve Özbek Kardeşler devrinin başlaması, Hamzaoğlu'nun yönetime şirin görünmek için taraftarı karşısına alarak nahoş sözler sarfetmesi, enteresan şekilde tüm fırsat transferlerini veto etmesi ve yanlış transferler yapılması sonun başlangıcını hazırlayan etkenlerden bazıları... Aysal zamanında Mancini dönemi yapılan çok büyük transfer yanlışları da bu dönemin başarısız olmasında etken oldu.
Hamzaoğlu, sonradan duyduklarımıza göre Kalinic, Douglas, Ayew vs. gibi isimleri veto etti ve Galatasaray'a yakışmayacak isimlere sadece ''ciğerli, çok koşuyor, aslan gibi çocuk'' gibi 60ların, 70lerin futbol anlayışı ile kadrosunda yer verdi. Galatasaray bu isimlere maaş verdi, finansı daha da kötü duruma geçti, çünkü karşılığında başarıdan ziyade eldeki gelirlerden de oldu. Taraftar takımdan uzaklaştı, soğudu. Takımın içinde ruh, adanmışlık kalmadı. Galatasaray'ın yanından geçemeyecek adamlar sanki 10 kere şampiyonlar ligi şampiyonu olmuş edasıyla rahat ve doymuş tavırlarıyla taraftarı çileden çıkardılar. Üstelik ezeli rakibi Fenerbahçe yüksek maliyetli ve yıldız isimleri kadroya kattıkça ezilmişlik hissi daha da büyüdü. Hamzaoğlu'nun veto ettiği isimler de şimdilerde Avrupa'da yeşil sahaları kasıp kavuruyor. Mesela Kalinic Çin'den 50 M Euro teklif aldı ve Serie A'da harika günler geçiriyor. Hamzaoğlu bu isimleri yönetimi finansal açıdan zor durumda bırakmamak için reddettiğini söylüyor ancak bu çok büyük bir yanlış. Sen teknik direktörsün ve öncelikle sportif başarıyı düşünmelisin. Finans müdürü değilsin. Keza bu isimler maaşları yüksek olsa dahi, bonservisleri de çok uçuk değildi ve sana sportif başarının yanında büyük gelirler getirebilecek isimlerdi. Ancak teknik ekip ve yönetimin vizyonu bunu görmeye yetmedi. Ve Galatasaray'ın önlenemez düşüşü o sezon başladı...
Aradan geçen günleri ve teknik direktörleri yazmaya şimdi gerek görmüyorum, ancak şu günlerde Igor Tudor ile işleri yoluna koymaya çalışan bir Galatasaray var. En azından potansiyelli, hırslı, modern futbolu bilen ve futbolcuya dayalı düzene papuç bırakmayacak bir adam Igor Tudor. Yönetim hatalarından ders alıp da Tudor'un işine çomak sokmazsa, önümüzdeki sezon futbolcuların alacağı ''komando eğitimi'' ve Tudor'un istediği transferlerle beraber takım eski günlere dönüş sinyalleri verebilir. Özbek yönetiminin yapması gereken ilk iş ve hatta en önemli iş, futbol şubesinin başına mutlaka taraftarla arası iyi olan, futbolcu ve yönetim arasında köprü olabilecek bir ismi getirmesi. Aklımıza gelenlerden Ali Dürüst TFF'de çalışıyor ve imkansız. Abdurrahim Albayrak bir daha Dursun Özbek'le çalışmaz diye düşünüyorum. Ki kendisi de 2018 için bir oluşum içinde olduğunu açıkladı. Haldun Üstünel de olabilecek en iyi isimlerden. Ancak Dursun Özbek, kardeşi Mehmet Özbek'i futbol şubesinden alıp Üstünel'i tek yetkili yapar mı, sanmam... Yaparsa kendisi için iyi olacak. Yoksa kendisi kaybedecek.

                                                                                      Yasin Işıldar

28 Şubat 2017 Salı

HER ŞEY HARİKAYKEN KENDİ KAFASINA SIKMAK GALATASARAYIN ŞANINDANDIR

Ünal Aysal başkanlığa rekor bir oyla seçilmiş, yönetimine Ali Dürüst, Adnan Öztürk, Abdurrahim Albayrak gibi ağır topları katmış, teknik direktörlüğe Fatih Terim'i getirmiş, çok kaliteli futbolcular kadroya katılmış ve bir önceki senenin ruhsal bunalımı bir anda kendini umuda, özgüvene ve takım olgusuna bırakmıştı. 2011-2012 sezonu böyle bir psikolojik sıçramayla başlamıştı Galatasaray'da.
Kadro mühendisliğinin ne kadar vizyonlu ve titizlikle kurulduğu yerli yabancı transferlerden ve kadronun kırk yıldır berabermiş gibi uyum sağlamasından belliydi. Çok büyük bir oyun farkıyla ve normal sezonda 9 puan farkla şampiyon oldu. Diğer sezon bu Avrupa başarılarıyla ve oynanan gurur verici futbolla devam etti. Ve sonra...
Klasik bir Galatasaray geleneği ile takır takır işleyen makine yine onu icat eden eller tarafından teker teker sökülerek parçalanır. Önce Adnan Öztürk ayrılmak zorunda kalır. Ardından Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak makineden sökülür. Artık sıra bu kişilerle çok iyi anlaşan Fatih Terim'e gelmiştir. Ünal Aysal tahminimce yakın çevresinin de etkisinde kalarak bu kişileri uzaklaştırır ve Fatih Terim ile ego savaşlarını başlatır. Bir anda yabancı kontenjanı koyup Galatasaray'ın önlenemez yükselişini engelleyen TFF başkanı, bu ikili arasındaki durumdan da faydalanarak Fatih Terim'i milli takım için ikna ederek fırsatçılık yapar. Ve Galatasaray UEFA kupasından sonraki en çok umut vaadeden bu makineyi artık neredeyse tamamen bozmuştur. Sneijder, Drogba, Burak ve eski formundan hala birkaç kırıntı kalmış Selçuk takımın ahengini biraz daha devam ettirir yeni hocalarıyla. Ama hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı çok bellidir. Mancini hamlesi ile makinenin kırıntılarından Juve ve R.Madrid'in olduğu gruptan çıkmak gibi bir zafer gelir. Ancak hepsi bu kadar... Ligde başarı sağlanamaz. Takım gün geçtikçe oyununu kaybeder. Oyun kaybedildikçe özgüven azalır. Ve makinenin en önemli dişlileri de sırayla takımdan ayrılmaya başlar. Üstelik ligin devre arasında yapılan ''2011 yılının tamamen tersi bir vizyonsuzluk ve futbol akılsızlığı'' transferler o kadar yanlış ve maliyetlidir ki Galatasaray bunun sancısını 2017 yılında dahi çekecektir.
Kısacası Galatasaray yine kendi kafasına sıkmış, İşleyen düzeni yine kendisi bozmuş, ego savaşları ve nifak tohumu sahipleriyle gene zirveden dibe doğru inmiştir. Sonrası malum. O da bir sonraki yazıya...

 Dipnot: Yabancı sınırı katı bir kuralla sağlanıp getirilmişken, çok kısa bir süre içerisinde Galatasaray'ın düşüş yaşamaya başlamasıyla paralel şekilde bir anda nasıl neredeyse sınırsız hale getirilmiştir? Neden?
                             
                                  Yasin E. Işıldar 

17 Haziran 2016 Cuma

İki Maçın Ardından Milli Takım

Çok kötü başladık. Evet grup zor, ama bu kadarını beklemiyorduk. Futbolcularımızın yeteneklerinden hala şüphemiz yok ama Fatih Terim'in taktiksel ve oyun yerleşimi konusunda çok büyük hatalarına şahit olduk. Defansta sıkıntı yaşayacağımızı söylemiştik ve en derinden hissediyoruz. Ön liberomuz stoper olunca hem stoper hem de ön libero bölgesi yandı, bitti, kül oldu. Yürüyerek ortasahamız geçiliyor. Çünkü çok yumuşak kaldı ve Fatih Terim kanat organizasyonlu bir sistemi hiç düşünmüyor bile. Oyun kurucu sayımız çok fazla ve Mehmet Topal'ı o bölgede kullanıp sertlik yaratamıyoruz. Stoper ikilimizin uyumsuzluğu da bu seviyede çok göze battı. Hırvatistan'a yetmeyen, kanatsız, oyun kurucu sayısı fazla olan oyun İspanya'ya asla yetmezdi ama hoca Cenk-Burak değişikliği hariç aynı kadro ve aynı sistemle maça çıktı. İspanya 3'ten sonra durmasa, daha büyük fark olurdu.
Islık mevzusuna gelirsek, evet hepimiz kızgınız. İsyan görmemeye, 2008'deki gibi pes etmeyen ruhu görmemeye kızgınız. Ama en çok parayı o kazanıyor diye İspanya'yı tek başına yenecek hali yok Arda Turan'ın. Fatih Terim'in kadro seçimi, taktiksel hataları ve kadro dizilimleri turnuvaya kötü anlamda damgasını vurdu maalesef. Keşke Ömer Toprak, Ersan Gülüm ve Yalçın Ayhan'dan biri takıma alınsaydı... Bir sözüm de Semih Kaya'ya: Devşirme stoper tercih ediliyor da sen asla düşünülmüyorsun. Neden diye kendine sordun mu? Yoksa keyfin yerinde mi? Yerli futbolcularımızın bu kafa yapısını değiştirmesi lazım. Özellikle Türkiye'de oynayanların.
Hala Çek maçıyla beraber az da olsa umudumuz var ve biz onlardan kesinlikle daha iyi bir takımız. Özümüze, doğrularımıza dönmemiz lazım. Kalın sağlıcakla.

                                                                                   Yasin IŞILDAR
 

11 Haziran 2016 Cumartesi

EURO 2016 Grup Favorileri Analiz: E Grubu

Belçika'nın böyle bir jenerasyonla değil grubun, turnuvanın favorisi olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Bundan önceki turnuvada olduğu gibi gizli favori de değiller üstelik. Müthiş bir yapılanma hamlesi ve Premier Lig ile kurulan ortaklık ve beraber yürütülen işlerle çok özel bir jenerasyon yakaladılar. Böyle bir takımın da ülkelerine mutlaka büyük bir kupa getirmesini istemek, onların en büyük hakkı olsa gerek.
Kalede sıkıntı yaşamayacaklardır. Courtois her ne kadar Chelsea'de iyi bir sezon geçirmese de çok kaliteli bir kaleci. Refleksleri en üst seviyede ve sezgisel güçleri çok yüksek. Neuer ve Buffon'dan sonra dünyanın en iyi kalecisi diyebiliriz. Yedeği Mignolet bazen çok çok iyi, bazen de çok kötü performanslar sergiliyor. Biraz dengesiz diyebiliriz. Ama turnuvadaki birçok kaleciden daha iyi ve iyi bir yedek diyebiliriz. Akışkan ve heyecanlı bir oyun oynayan Belçikalılar için defansları çok önemli. Alderweireld bu sezon Tottenham'da muhteşem bir yıl geçirdi. Ona çok güveniyorlar. Hücuma çıkıp, golle buluşma yüzdesi de yüksek bir oyuncu. Çok da tecrübeli. Kompany'nin sakatlığı sebebiyle olmadığı turnuvada savunmanın lideri olacağı kesin. Galatasaray'dan bildiğimiz Denayer çok hızlı ve kademe anlayışı genç yaşına rağmen oldukça iyi olan bir stoper. Dezavantajı ise, hava toplarındaki kabiliyeti. Turnuvada forma şansı bulacağını düşünüyorum. Wilmots ona çok güveniyor. Verthongen, Vermaelen gibi isimler de yine tercrübeli isimler, Belçika'nın merkez savunmada sıkıntı yaşacağını hiç sanmıyorum. Savunma bekleri çok parlak isimler olmasa da Belçika'nın takım oyununa uyum sağlayacak kapasitede isimler. Meunier ve Jordan Lukaku sağ ve sol bekleri alacaktır. Şimdi Belçika'nın en heyecan verici bölgelerine atıyoruz adımımızı. Bizi ilk karşılayan isim defansa en yakın olan Nainggolan. Roma'lı oyuncu müthiş enerjik ve patlayıcı gücü yüksek bir ortasaha. Oyunun bu bölgesinde hamallık da yapacaktır, yaratıcılık da. Çünkü o ikisini de yapabilen bir oyuncu. Dünyanın her takımında oynar ve her teknik direktör de onu ister. Diğer hücum özellikli arkadaşlarını çok rahatlatacaktır. Yine aynı bölgeden Fellaini de takımın ortasahada lideri konumunda ve en tecrübeli oyuncularından biri. Uzun boyuna rağmen top tekniği çok yüksek ve havadan-karadan kolay geçit verecek bir tip değil. Carrasco'yu Şampiyonlar Ligi finalinde herkes görmüş, tanımayan da tanımıştır. Hızlı, teknik, bitirici, golcü bir kanat oyuncusu. Büyük bir koz olacaktır. Hazard takımın lideri ve en yetenekli oyuncusu. Çoğu otorite onun için Avrupa'nın Messi'si diyor. Oyun zekası yüksek ve takımın hücumlarını şekillendiren adam. Kuşkusuz rakiplerin önlem almak için düşündüğü ilk isim. Ama hiçbir önlem Hazard'ı durduramaz. Yeter ki kendi kendini durdurmasın. En büyük eksisi de bu oldu kariyerinde. Diğer bir Belçikalı yıldız da,Chelsea'nin büyük hatalarından biri olan De Bruyne'dur. Kendini Almanya'da tekrar kanıtlayıp, rakibi Manchester City'e pahalı bir transfer yaptı. Takımın on numarası ama klasik bir on numara değil. Oyunu çift yönlü oynayan, kanat akınlarında bir kanat oyuncusu gibi hızlı ve çevik, orta bölgede bir maestro gibi yaratıcı. Onun gollerini ve asistlerini hayranlıkla izleyeceğiz diye düşünüyorum. Witsel de varlığı unutulacak bir adam değil. Bağlantıları o sağlayacaktır. Oyunu kanatlara açma ve gol yüküne yardımcı olma konusunda iş yapacak niteliklere sahip bir ortasaha.

Fazla uzatmadan forvet bölgesine geçelim. Batshuayi büyük kulüpleri peşinden koşturan genç bir yıldız adayı. Net gol vuruşları olan ve Marsilya'da bugüne kadar Drogba'nın oluşturduğu heyecana en çok yaklaşan forvet. Origi yine genç ve bu sezon özellikle UEFA Avrupa Ligi'ndeki performansıyla kendini gösterdi. Klopp onu seviyor ve zaman zaman da şans tanıyor. Sakatlığını tamamen atlattı, genç yaşına rağmen tecrübeli ve Wilmots'dan şans beklemek hakkı. Gelelim Benteke'ye. Liverpool'a bu sezon büyük paralara transfer oldu. Dominant bir oyun ve bol gol beklenen oyuncu bunların hiçbirini başaramadı. Saman alevi gibi parladı tüm sezon. Ya çok iyidi ya da çok kötü. Ortalarda pek görünmedi. Klopp'un gözüne hiç giremedi ve atletik özelliklerinde gerileme oldu. Maç ritmini kaybetti. Turnuva sonunda Liverpool'dan ayrılabilir. Ancak kalitesi, golü koklaması, atletik özelliklerinin yine de güvenilir olması ve hava toplarındaki hakimiyetiyle turnuvaya çağırıldı. Takımın as forveti Romelu Lukaku olacaktır. Bu sezon o kadar iyidi ki tekrar Chelsea'ye transfer olabileceği konuşuluyor. Fizik kapasitesi olağanüstü, hava topları iyi ve müthiş bir bitirici. Bitmeyen enerjisi ve hücumda takım arkadaşlarına oyunu kurma konusundaki yardımlarıyla çok farklı bir adam. Farklı bir forvet. Rakip defansları korkutan bir santrafor. Sakatlık vb şanssızlıklar yaşamazlarsa Belçika turnuvanın en az yarı final oynayacak takımlarının başında geliyor. Kupayı alma şansları da yüksek. Bu jenerasyonun heba olmasını, bırakın Belçikalıları kimse istemez.

                                                                                                Yasin IŞILDAR

10 Haziran 2016 Cuma

EURO 2016 Grup Favorileri Analiz: D Grubu

       Millerimizin grubunda tabiki başka bir takımla uğraşacak değiliz. Kendi takımımızla ilgili birkaç kelam edeceğiz. Son büyük turnuvamızın  üzerinden 8 yıl geçti ve çok şükür yine bir Avrupa Şampiyonası'nda boy gösterip, bu heyecanı yaşayacağız. Türk olmayıp heyecan arayan her futbolsever de eminim bizim gibi bir takımın bu turnuvada boy gösterecek olmasından çok memnun kalmıştır. 2008'deki efsane geri dönüşlerimiz, rakipleri adeta çıldırtışımız hala dillerde. Kaos futbolu oynayan millilerimiz yarı finalde bir o kadar eksiğe rağmen Almanya'ya karşı çok iyi oynayıp, bireysel hatalar sonucu kaybetmişti. O turnuvadaki en büyük özelliğimiz olarak, maçtan asla kopmayışımız ve geri düştüğümüz hemen her maçı son saniyede olsa bile çevirip kazanmamız olarak gösterilebilir. Keza son eleme grubu maçlarımızın toplamını ele alırsak 2008'deki maçlarımızla aynı çizgiyi görürüz. Gruba çok kötü başlayıp, yine geriden gelip büyük bir inatla sonunu iyi getirmek... O kadar kötü bir başlangıçtan sonra bunu kim tahmin edebilirdi ki? Veya bunu kaç milli takım daha başarabilir? Grubun son maçını bile yine son dakikalarda gelen golle kazanıp, turnuvaya bile son dakika aldığımız biletle gidiyoruz. Aynı 2008'de son dakikalarda maçları çevirişimiz gibi turnuvaya yine son maçlarda açılarak, son maçın son dakikalarında gelen golle gidiyoruz.
         Teker teker mevkilerimize bakacak olursak, bu eleme grubu maçlarında Onur'la başladığımız kaleyi Volkan'a teslim ettik. Başakşehirspor'lu kaleci bu güveni boşa çıkarmadı ve hazırlık maçlarıyla beraber de yerini sağlamlaştırdı. Çok alışıldık bir durum değil ama, sanki birkaç büyük turnuva oynamış kaleci güveniyle oynuyor. Bek oyuncularımıza gelecek olursak, çok şanslıyız. Gökhan da, Caner de teknik kapasitesi ve patlama gücü çok yüksek iki hücum beki. Caner maç eksiğini umarım Pazar gününe kadar en iyi şekilde atlatmış olur. Alternatifleri Şener ve İsmail de gayet iyi alternatifler. Kanat beklerimizden sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum. Ancak gel gelelim stoper ikilisi canımızı çok sıkabilir. Hakan Balta da, Mehmet Topal da orijinal stoperler değil. Üstelik Hakan Balta'nın kronikleşmiş sakat olma durumunu da hepimiz biliyoruz. Ahmet Çalık genç, gelecek vadeden ama böyle bir turnuvada en kritik bölge için çok tecrübesiz. Semih Kaya'nın Galatasaray ile oynadığı büyük maç sayısı çok fazla. Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde dünyanın en iyi oyuncularına karşı çokca oynamışlığı var. Ama bu seneki Semih Kaya maalesef bizi çok endişelendiriyor ve stoper kıtlığımız olmasa muhtemelen kadroya çağrılmayacak bir isimdi. Ortasaha ise en güçlü bölgemiz. İzlemekten en çok zevk aldığımız, en çok heyecan duyduğumuz ve en iyi oyunculara sahip olduğumuz bölgemiz. Selçuk İnan kesinlikle takımı hücuma geçişlerde yönlendirecek isim. Onun oyun zekasına ve duran top ustalığına çok ihtiyacımız olacak. Oğuzhan Özyakup bu sezon Şenol Güneş ile beraber oyunun iki yönünü de oynamayı öğrendi. Artık kırılgan bir hücum ortasahası değil. Oyunun iki yönünü de oynayan, tam bir virtüöz. Zekası ve top tekniği, ondan bol asist beklememize neden olan ince görüşleri bizim en büyük kozlarımızdan biri. Ozan Tufan geçişlerde bağlantı elemanı olarak iş yapacak ve Selçuk İnan'ın en büyük yardımcısı olacaktır. Ne yazık ki, Arda Turan gibi Ozan Tufan'da da bu oyuncuların kendi takımlarında fazla forma şansı bulamamış olması en büyük soru işaretlerimizden biri. En büyük kozumuz ise tartışmasız Arda Turan. Azimli, tecrübeli, oyun zekası en yüksek seviyede, Avrupada geçirdiği yıllar boyunca şutunu inanılmaz geliştirmiş, asist sayısını yükseltmiş, saha içi ve saha dışı liderimiz o. Hakan Çalhanoğlu, Arda Turan'ın yaratıcılık ve rakip kaleye tehdit anlamında en büyük yardımcısı olacak. En potansiyelli oyuncumuz olarak göze çarpan Çalhanoğlu duran toplar ve akan hücumda bizim için çok önemli bir oyuncu. Zaman zaman 4-6-0 oynayabileceğimiz düşünüldüğünde varın siz anlayın onun hücum opsiyonlarımızdaki yerini. Aralara yaptığı koşular bir santrafor klasında ve buna çok ihtiyacımız olacak. Emre Mor ve Volkan Şen kanat akını yapmamız gerekecek maçlarda oyuna hız katıp, topu rakip kaleye götürmede çok başarılı olacaklardır. Çünkü hızlı ve teknik olmaları işlerini çok kolaylaştıracak. Onlara en doğru pasları atacak ortasaha oyuncularına sahip olmamız çok önemli. Nuri Şahin,Olcay Şahan ve Yunus Mallı gibi oyuncular da turnuvanın gerektirdiği kaliteye sahipler. Fatih Terim onları kullanabileceği maçı ve ihtimallerin hepsini çoktan düşündü. Herkes görev anının geleceği günü bekliyor olacak. Forvet oyuncularımızın ikisi de bitiricilikleri yüksek seviyede olan oyuncular. Arkaya yaptığı koşuları en büyük özelliği olan Burak Yılmaz yeter ki formda olsun, ona gol attıracak bir sürü ayağa sahibiz. Ancak Ocak ayından beri sakatlıklardan kurtulamaması ve Çin'de sadece 2 resmi maç oynamış olması bizi endişelendiriyor. Yine de son hazırlık maçında fena gözükmedi. Büyük ihtimal Fatih Terim'in ilk tercihi olacaktır. Mario Gomez'in arkasında tüm sezon beklemesine rağmen mükemmel bir sezon geçiren, Beşiktaş'ın şampiyonluğunda büyük rol oynayan Cenk Tosun, Oğuzhan Özyakup gibi Şenol Güneş'in parlattığı oyunculardan biri. Üstelik en büyük şansımız da, yeni milli takıma çok çabuk uyum sağlamış olması. Onun patlayıcı gücüne ve gol vuruşlarına çok ihtiyacımız olacağı aşikar.


Sonuç olarak iyi bir jenerasyon yakaladık ve kaliteli ayaklara sahibiz. Büyük bir yüreğimiz ve sağlam bir inatçılığımız var. Gerçekten vazgeçmiyoruz ve 2008'de abilerinde gördüğümüz hırsı bu jenerasyonda da görüyoruz. İki jenerasyonun da lideri olan Fatih Terim bu takımı en iyi tanıyan kişi ve kimi nerede nasıl oynatacağı konusunda güvenimiz tam. Kabul etmek gerekir ki, hoca da eleme grubunun ilk maçlarındaki formsuzluğundan tamamen uzaklaşmış durumda. Onun süreç içerisinde öğrenerek en iyiye gittiğini defalarca gördük. Galatasaray'da da , Milli Takım'da da kötü başlasa da mükemmel bitirebiliyor. Umarım Allah da yardımcımız olur, türlü şanssızlıklar-özellikle sakatlık şanssızlığı yaşamayız ve turnuvayı iyi bir yerde bitiririz. Biz öyle bir takımız ki, grupları geçemeyebiliriz de. Ancak kupayı da alabiliriz. Biz bitti demeden bitmez.

                                                                                       Yasin IŞILDAR

8 Haziran 2016 Çarşamba

EURO 2016 Grup Favorileri Analiz: C Grubu

Şimdiki durağımız kupanın en büyük favorilerinden Almanya'nın grubu. Polonya, Ukrayna ve elemelerde çok büyük başarı gösteren Kuzey İrlanda'ya karşı mücadele edecek Almanlar karşılarında kolay lokma bulamayacaklar, ama turnuvanın en büyük bir iki favorisinden birisi olduğu da yadsınamaz bir gerçek.
Kalelerinde dünyanın en iyi kalecisi var ve arkaları sağlam olduğundan tüm oyuncular kendilerine ekstra güvenli oynuyor. Neuer'in yedeği ise Barcelona kalecisi Stegen olunca, bir Alman olsanız siz de pek arkanıza bakmazdınız herhalde. Bu turnuvada Lahm yok ve bu oyunun şekillendirilmesi anlamında, kanat hücumu-savunması anlamında onları çok yoracaktır. Bekler konusunda sıkıntısı yaşayacaklardır, merkez defans oyuncuları konusunda bir nebze daha şanslılar. Ancak Boateng'i çok efektif kullanmak zorunda kalabilirler, herhangi bir bek sakatlığı durumunda kenarlara kayacak ve bu sefer stoperde Boateng'e nazaran turnuva tecrübesi daha az olan bir oyuncu kaydıracaklardır. Ortasahaları her zaman olduğu gibi kaliteli ayaklardan ve güçlü fiziklerden oluşuyor. Emre Can'ın enerjisi, Khedira'nın oyun aklına yeni jenerasyondan Weigl eklendi. B.Dortmund'da kendisini ispatlayan genç ortasaha uzun yıllar milli takımda oynayacak kapasitede ve takımın çift yönlü oyun akışında ayrılmaz bir parça olacaktır. Mesut Özil ise tabiki en büyük kozları olacak. Bu yıl mükemmmel bir performans ortaya koyan maestro turnuvanın da basketbol tabiriyle MVP adaylarından biri. Gol yollarında Müller ve Gomez ile olacak muhtemel bağı, turnuvanın da kaderini belirleyecek. Bu yıl fazla forma şansı bulamayan Götze kendini hatırlatmak isteyecektir. Ayrıca ondan formayı alıp, bir daha da vermek istemeyen yıldız adayı Leroy Sane de kadroda.  Alman milli takımı bu yıl da kazanacak güçte ve şüphesiz en büyük birkaç favoriden biri. Ancak Lahm'ın yokluğu, Schweinsteiger'ın formsuzluğu onları biraz geriye çekebilir. Mesut Özil ve Türkiye'de küllerinden doğan Mario Gomez en büyük kozları olacaktır. Podolski de bu takım için değerini yeniden gösterebileceği bir turnuva oynayacak. En az final beklediğim Almanya bunu başaramazsa İspanya gibi büyükçe bir revizyon yapma zorunluluğunda kalacaktır.
                                                                                  Yasin IŞILDAR

7 Haziran 2016 Salı

EURO 2016 Grup Favorileri Analiz: B Grubu

B Grubunda iki Britanya ülkesine Rusya ve Slovakya eşlik ediyor. Çok sıkı bir grup olacağı kesin ama şunu belirtmek isterim ki Galler bu gruptan çıkarsa benim için pek sürpriz sayılmaz. Bale önderliğinde Ramsey aklıyla bu takımın diğer dişlileri büyük kardeş İngiltere'nin ardından gruptan çıkabilir. Galler'e kısaca değindikten sonra geçelim grubun favorisine...
Takımda tam 5 tane Tottenham oyuncusu var ki büyük ihtimalle hepsi de bu takımın omurgasında yer alacak. Walker, Rose, Alli, Kane ve Dier genç ve zeki oyuncular. Rose ve Walker beklerde çok sağlam duruyorlar ancak Liverpool'lu Clyne sağ tarafı Walker'dan kapabilir. Artık klasikleşmiş başarısız İngiltere milli takımı imajını yıkmak isteyen İngilizler gruplarda yenilmediler. Ellerinde bir önceki turnuvadan bence çok daha kaliteli bir kadroları var. Hodgson ekstra beş oyuncu için Pochettino'ya dua etmeli, bunu da demeden edemeyeceğim. Çünkü bu oyuncuların bu kadar kısa sürede milli takım için bu kadar değerli olabileceği çok da tahmin edilmiyordu. Kalede Hart, David Seaman'dan sonra güven veren ilk İngiliz kaleci. Stoperler Cahill, Stones ve Smalling adeta üç kule. Hava toplarında hem savunmada hem hücumda çok etkili olacaklardır, ancak arkalarına adam kaçırma konusunda yaşayabilecekleri sıkıntılar aşikar. Yine de özellikle tecrübeli Cahill savunmayı derleyip toparlayacaktır. Ki bek oyuncuları da çok hızlı oyuncular olduğundan kademe sıkıntılarında boşlukları kapatmaları çok zor olmasa gerek. Ortasahada Liverpool ile harika bir sezon geçiren Milner bu turnuvada şans verilirse takımı için iki yönlü çok efektif bir oyuncu portresi çizecektir. Delle Alli'nin formasını garanti görüyorum, Hodgson ona çok güveniyor ve hücuma geçişlerde ondan çok faydalanacaktır. Liverpool kaptanı Henderson her zaman olduğu gibi sakatlıklarla boğuştuğu bir sezonu geride bıraktı, ancak form tutarsa Milner gibi iki yönlü oyunda birçok bölgenin yükünü omuzlayacaktır. Yine de durumu belirsiz. Wilshere de yine sakatlıklardan çok çeken ve bir türlü patlama yapamamış bahtsız bir ''topçu''. Dier yine Hodgson'ın güvendiği isimlerin başında geliyor ve omurgada olacak isimlerden. Lallana ve Sterling hücuma hızlı çıkışlarda takımın en büyük kozları olacaktır. Özellikle Sterling'den çok şey bekleyen İngilizler beklenen patlamayı göremezse Sterling'e karşı olan sempati azalacaktır. Dar alanda driplingleriyle, geniş alanda koşularıyla çok etkili olan Sterling kariyeri için de çok önemli bir turnuvaya çıkacak. Artı motivasyonla iyi işler beklediğim oyunculardan biri. İleride bol alternatifli ve kalitesi çok yüksek olan bir İngiliz hücum gücü görüyoruz. Rüya sezonun rüya takımının bir numaralı ismi Jamie Vardy çok formda ve muhtemelen ilk onbirde kendine yer bulacaktır. Özellikle geniş alanda Vardy'nin gol yüzdesi %100' yakın. Özgüven ise zirve yapmış durumda. Her ne kadar çoğunluk tarafından merak edilen isim Vardy olsa da, benim daha çok merak ve heyecanla izleyeceğim oyuncu Harry Kane. Tottenham'ın genç golcüsü oyun zekası, yüksek teknik becerisi ve gol vuruşuyla tam takır bir golcü. Net bir golcüye her teknik direktör sarılır. Kane onbirin değişmez isimlerinden olacaktır. Arkada bekleyecek golcü Sturridge yine usta bir ayak ve tam bir fırsatçı. Beklenmedik anlarda attığı klas goller ve golü
koklamasıyla mükemmel bir hücum silahı. Hatta bazı maçlarda Kane veya Vardy yerine Sturridge de onbir de kendine yer bulabilir. Rooney ise artık iyice olgunlaştı. Daha çok ortasahaya kaymış olmasına rağmen ve bunu da yadırgamamasına rağmen içindeki golcü dürtüler Rooney'i sürekli hücuma itecektir. Hodgson, Rooney'i kullanacaktır. Ama ortasahada ondan on numara ve gizli golcü rolünü bekleyecek. Bol gol yerine bol asistçi bir Rooney izleyebiliriz. Genç yetenek Rashford ilk Premier Lig maçında iki gol attı. İlk milli maçında oyuna girip yine gol attı ve özgüvenli bir kariyer başlangıcı yaptı. Hızı ve tekniği ön planda ancak diğer hücum oyuncularının şuan için arkasında. Gelecekteki turnuvalarda çok daha fazla şans bulacaktır. Ancak bu turnuvada da sürpriz yapacak oyuncular arasında olduğunu belirtelim.
Sonuç olarak İngilizler bu sefer daha ''gerçekten'' daha güçlü. Ülkelerine artık alışılmış turnuva hezimeti ile dönmek istemiyorlar ve bu da ekstra ruh katacaktır. Yarı final oynar diye düşünüyorum ama maç içindeki dinamikler de etkili olacaktır. Kupayı kazanma şansları olduğunu kimse yadsıyamaz. Ama, onların kazanma şansı her zaman vardı.
                           
                                               Yasin IŞILDAR

6 Haziran 2016 Pazartesi

EURO 2016 Grup Favorileri Analiz: A Grubu

      Euro 2016 yaklaştıkça heyecanımız artıyor. Artık sempati duyduğumuz milli takımları desteklemeye mecbur kalmadan kendi milli takımımızı ölesiye destekleyebileceğiz uzun bir aradan sonra. Bir hafta kaldı ve artık favorileri analizlere başlamanın vakti geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Favoriler, çünkü hepimizin en çok merak ettiği ve çoğumuzun çocukluğundan itibaren sempati beslediği, çocukluk kahramanlarımızı çıkaranlar onlar. İlk durağımız ev sahibi Fransa, Romanya, Arnavutluk ve İsviçre'nin bulunduğu A grubu.
      Ev sahibi Fransa, Didier Deschamps liderliğinde kupanın favorilerinden biri elbette. Kalede sağlam isimler var, kısacası Lloris yoksa Costil var. Stoperde ise
Sakho ve Varane ile kurduğu sağlam tandemi turnuvada kullanamayacaklar, çünkü Varane sakat ve Sakho doping cezalısı. Koscielny ve Umtiti'nin büyük ihtimalle oluşturacağı tandem çok sağlam gibi gözükse de birlikte oynama alışkanlıkları Varane-Sakho ikilisi kadar değil ve bir handikap sayılabilir. Ancak isimlerin kaliteli stoperler olması bu handikapı çok da tepeye çıkarmıyor. Yeni jenerasyondan Digne hariç kalan bütün bekler yaşlı. Sagna, Jallet ve Evra gibi geçmişi parlak ama en formda dönemlerinde olmayan isimler var. Kanat ataklarında biraz sıkıntı yaşayabilirler. Ancak merkez ortasahalarına nur topu gibi bir potansiyel Makelele olan Cante katıldı. Raineri'nin armağanı Cante başta Arsenal olmak üzere büyük takımların ilgisini çekiyor. Bitmek bilmeyen bir enerjisi var ve çok süratli. Oyun zekası yüksek olan merkez ortasaha Leicester City masalının en önemli  isimlerinden. Pogba, Matuidi, Sissoko, Cabaye ve  Manu'dan Schneiderlin gibi isimleri düşündüğümüzde Fransız ortasahası belirleyici ortasahalardan biri olacak ve takımın en büyük kozu olacaktır. Ama forvetleri şüphesiz en çok ilgiyi çeken bölgeleri. Meksika'da gözlerden uzakta ortalığın tozunu attıran Gignac, Bilic yönetiminde kendini geliştirdikçe geliştiren ve izlemesi keyif veren maestro Payet, Bayern'de patlama yapan ve yüksek potansiyelli Coman, Arsenal'in ya dipte ya zirvede golcüsü Giroud, her ne kadar Manu'da bekleneni tam anlamıyla karşılayamasa da çok büyük bir silah olan Martial ve nihayet Atletico'da değerine değer katan top tekniğine oyun zekası ve sürekliliği ile güç veren Griezmann. Turnuvanın favorilerinden birisi Fransa, grubundan çıkacaktır. Bakalım Deschamps ev sahibi kontenjanından yararlanan ve uzun yıllardır turnuvalarda büyük bir takımı yenemeyen milli takımını nasıl hazırlamış. Bildiğimiz tek bir şey var ki, Zidane'lı kadrodan sonra oluşan en iyi kadro şuan elinde.
                                                                                                           Yasin Işıldar
   
   

20 Ekim 2015 Salı

Endüstriyel Futbol ve Tribün Kültürü Savaşı

Bugün son örneğini Arsenal-B. Münih maçında gördük, endüstrileşen futbolun getirdiği normalden uzak bilet fiyatları ve futbolun birinci temeli taraftarların buna karşı verdiği savaşı.  100 Euro'dan başlayan fiyatlar ve tribün kültürünü yaşamaya çalışan, takımını desteklemeye çalışan kitlelerin verdiği savaş bitmedi bitmeyecek gibi.  Zengin işadamlarının, büyük para babalarının futbolu görmezden gelmesi zaten pek de inandırıcı bir şey olmazdı. Elbette bu pazardan faydalanacak, para saçacak ve kazanacaklardı. Ama bu iş gittikce can sıkıcı bir hal almaya başladı. Kişi başı milli geliri yüksek olan ülkelerdeki futbolseverlerin bile cebini yakmaya başlayan bilet fiyatları, tüm hafta boyunca yorulan, ailesini geçindirmeye çalışan, stres yüklü insanların kendilerini tuttuğu takıma verip, kafasını dağıtmasına, onu desteklemesine bile izin vermiyor artık kolay kolay. Yakın bir örnek verecek olursak, önemli bir milli maç öncesi dahi bu fiyatlar yüksek tutuluyor, nasıl olsa stad dolacak ve daha çok kazanacağız düşüncesi ile. Başka bir örnek de, buna özellikle şampiyonlar ligi dahil tüm futbol turnuvalarının paralı kanallarda izlenmesi bizim ülkemize ait olan bir endüstriyel futbol cambazlığı. Tabi ki reklam ürünleri olacak, futbol takımları ve futbolcular, sponsorlar kazanacak ama bunun acısının futbolu futbol yapan tutkunun tek sahibi taraftarlardan ve futbola karşılıksız gönül veren insanlardan acımasızca çıkarılması kabul edilir bir durum değil. Şunu kabul etmek lazım ki taraftar ve tribün kültürü olmasa futbol bildiğimiz futbol olmazdı.
 Futbolu neden seviyoruz diye kendimize sorsak zaten buna maddi bir cevap veremeyiz. Bu soruya verdiğimiz cevap, endüstriyel futbolun mu yoksa yok edilmeye çalışılan tribün kültürünün mü ağır bastığını zaten anlatır. Onlarca derdimiz var. Birimiz saatlerce çalışıp az biraz parayla evimize gidip çocuklarımızı, ailemizi sevindirmeye çalışırız. Birimiz saatlerce ders çalışır, kafa yorar ve belki de kendi kapasitesinin altında ve kendi benliğiyle alakası olmayan bir üniversite bölümüne gitmek için kendimizi stresten strese sokarız. Kimimiz büyük ihalelere girmişizdir, üzerimizde büyük sorumluluklar vardır, ya batacak ya çıkacağızdır ve bu stres üç beş günde on yıl yaşlandırmıştır bizi. Renklerine gönül verdiğimiz, en sıkıntılı zamanlarımızda göz ucuyla bakıp kim geldi kim gitti, kimler sakat, kadro şekillendi mi, hangi taktikle oynamalı diye baktığımız futbol takımının maçlarıdır bizi bu hayatın sahteliklerinden ve yorgunluklarından bizi uzaklaştıran, heyecanlandıran.

Kimin ne hakkı var ki bu duyguyu bizim elimizden almaya? Biz o tribünleri doldurmasak ne değeri var ki sahadaki futbolun? Tv başında olan kişi bile maçı izlemek istemez tribünleri boş görünce. Futbolcu oynamak istemez içten içe. Taraftar renktir, tutkudur, futbolu futbol yapan temeldir. Temelleri yıkmamalı.

                                                                                                                                                               Yasin IŞILDAR

13 Ekim 2015 Salı

Son Eleme Grubu Maçımız

                                              
Bizim işimizdir ''sınava son gün sabahlayarak çalışan öğrenci modeli'' ile yaşamak. Biz buyuz. En kolay gruba düşsek, 6 takımdan 3 tanesi direkt turnuvaya katılsa... Biz yine işimizi zora sokar, ilk maçları kaybeder, son maçlarda zorla toparlar ama herkesi yener 3.lük mücadelesi veririz. Hatta bu nadiren katıldığımız turnuvalarda bile gerçekleşmiştir. Bütün Avrupa şaşkınlıkla izlemiştir bu gerçeği. Her maçı son dakikalarda efsanevi geri dönüşlerle çevirmişizdir. Burdan anlayacağımız başka bir nokta daha var. Bizde gerçekten potansiyel var. Var ki, hiç de kolay olmayan geri dönüşler başarabiliyoruz veya bir eleme grubuna yenilgilerle başlayıp, kalan son ve önemleri maçların hepsini kazanıp kendimizi tekrar yarışın içine sokabiliyoruz. Bu aslında sistemli bir altyapı eğitimiyle Türk futbolunun ne kadar üst seviyelere gelebileceğinin bir kanıtı.
Bu gece yine bir finalin eşiğindeyiz. Grubun sürpriz birincisi İzlanda'dan 1 puan almamız yetiyor ama en iyi 3.lük için kazanıp, Kazakistan'ın Letonya'yı deplasmanda yenmesini bekleyeceğiz. Rakibimiz sistem takımı ve bugüne kadar yediği gollerin %65'ini ceza sahası dışından yemişler. Bu demek oluyor ki içeri girilmesine fazla izin vermiyorlar. Ya çoğunluğun yaptığı gibi dış tehdit yaratmayı tercih edeceğiz ya da Gökhan Töre-Volkan Şen-Yasin Öztekin gibi oyuncularla içeri daha kolay sızmanın yollarını arayacağız. Futbolcularımız tamamen konsantre olmuş durumda ve en azından playy-off kısmını oynamak istiyorlar. Umarım ülkecek son günlerde iyice bozulan sinirlerimiz, moralimiz biraz olsun küçük bir teselli bulur. 
                                                                                                Yasin IŞILDAR

6 Ekim 2015 Salı

Bir Devir Daha Kapanırken...


Eski Chelsea rezerv takımı menejeriydi. Swansea da büyük işler yaptı. 96 maçta 149 puan topladı. Bu şu demek; maç başına 1.55 puan. O günlerde Swansea şimdiki gibi bu puanları toplayacak kapasitede bir takım değildi ve Rodgers beklenmeyeni yapmıştı. Liverpool kurmayları uzun süren başarısızlık hikayelerinin ardından (ki Benitez'i buna dahil etmiyorum. Bir sene şampiyonlar ligi şampiyonluğu, diğer sene finali, yerel başarıları vs.) Rodgers'a inanmışlardı. Haklı da çıkıyorlardı. 31 gol atan Suarez'in insanüstü performansı onları son maça kadar yarışta tuttu. Sezonun çoğunluğunda da liderlerdi ama yine başaramadılar şanssız bir şekilde. Suarez'in gönderilmesinin ardından, düşüşe geçen Rodgers'ın Liverpool kariyerini, Suarez'e bağlayan da çok oldu. Onun burdaki başarılarının Suarez sayesinde gerçekleştiğini ve asla şampiyonluk isteyen bir takımın menejeri olamayacağı söylendi. Bu yıl da alınan kötü sonuçlar devam ettiğinden ve bir umut ışığı da görülmediğinden ilk 8 hafta sonunda görevine son verildi. Muhakkak Premier Lig'de çok taliplisi olacaktır. Ama bunlar şampiyonluk hedefi olan takımlar olur mu? Bundan sonra olacağını ben de pek sanmıyorum. Belki, Swansea-Southampton-Sunderland gibi takımlarda iyi bir projeyle başarılı olabilir. Ama şampiyon olmak ayrı bir hikaye. Özellikle Liverpool kentinde bu durum çok daha hassas... Rodgers'ın en çok eleştirdiğim yanını da söylemeden edemeyeceğim. 291 milyon pound harcadı Liverpool'da. Yani elinde sağlam bir bütçe, dolu bir kasa vardı. Ama o Liverpool büyüklüğüne yakışmayacak oyunculara veya kendilerini bir alt seviyede dahi tam anlamıyla ispat etmemiş oyunculara çok para harcadı. Arsenal'in o paranın çok daha azına çok daha kaliteli oyuncular aldığını göz önünde bulundurursak, nitekim Manchester United'ın da öyle, Rodgers transfer planlamasını ve güveneceği oyuncuları çok yanlış seçti. Sonunu hazırlayan yegane hata da bu oldu.
                                                                                                                     Yasin IŞILDAR

2 Ekim 2015 Cuma

İZLANDA MAÇI ÖNCESİ MİLLİ FUTBOLUMUZ

                        

  Bugün açıklandı milli kadro. Aşağı yukarı aynı oyuncular. Kale Volkan Babacan'a emanet olacak gibi görünüyor tekrar. Sağ bekte Şener, sol bekte Caner, stoperde Serdar Aziz ve Hakan Balta ikilisini izleyeceğiz muhtemelen. Orta sahamızda Selçuk İ.-Hakan Ç.- Oğuzhan Ö.-Arda T- Gökhan T. ve ilerde de Bu
rak Yılmaz görev yapacaktır. Kendi sahamızda, mutlaka kazanmamız gereken bir maç. Rakip ise kötü oynamak istese dahi iyi oynayacak bir makine olan İzlanda. Grup kuraları çekilirken kafadaki İzlanda neydi ve şimdi ne oldu öyle değil mi? Aslında hep şuan ki gibiydiler. Biz bilmiyorduk. Biz küçümsüyorduk bakkal, manav diye. Aslına bakarsanız teker teker saydığınızda belki hala küçümseyeceksiniz Sigurdsson hariç. Ama olaya geniş çerçeveden bakınca futbolu yanlış anladığımızı rahatlıkla görebiliyorsunuz. Çünkü futbol bir takım oyunu ve parçaları birleştirdiğinizde makine tıkır tıkır çalıştırıyor. Biz hep en çok iş yapacak parçayı bulup, makineyi bu parçanın kotaracağını sandık. Ama işin aslı öyle değil. En basit işi yapacak parça, gün geliyor sizi kurtaran parça oluyor. Sistem aksamıyor ve böyle sürüyor istikrar. Makinenin parçaları oluverdiğinizde daha az yorulup daha çok iş bilinciyle başarıya ulaşıyorsunuz ve milletçe de sinir hastası olmuyorsunuz.
  Geçen seneki birinciliğimizi kaptırmamışız Avrupa'nın 5 büyük ligine. Bilin bakalım hangi birincilik? Tabi ki teknik direktör değişimi... Bu yıl da önde gidiyoruz. Sistem oluşturamayan eski kafa hocalar, sistem oluşturmaya çalışan ama vizyonsuz ve günü kurtarma temalı yönetimler, sabırsız bir taraftar topluluğu ve elli yıl öncesi gibi bir anda parlayıp yine bir anda sönen bir futbol altyapı anlayışı... Bu yüzden işte Messi'yi de alsa takımlarımız, Avrupa'da Nisan ayını göremiyoruz. 
  Hücumdaki çeşitli varyasyonların her hücresinin defanstaki olguları da değiştirdiğini söyleyen Guardiola gibi düşünen, modern futbolu iyi bilen hocalarımızın olduğu, bunlara mantıklı yaklaşıp, gerekli sabır ve yatırımla önünü açan yönetim kadrolarının olduğu, doğru altyapı eğitimi ve bilinçli futbolcu yetiştirildiği günler çok da uzak değildir umarım. Gururumuz Enes Ünal'ın bir sözü geldi aklıma şuan. Biliyorsunuz Manchester City onu Genk'e kiraladı ve gelişimini izliyor. Enes'in şu sözleri çok çarpıcı: ''Belçika'da 8 yaşında çocuklar, bizim profesyonel takımda gördüğümüz eğitimleri alıyorlar.'' Altyapısıyla gurur duyduğumuz Bursaspor bile bu kadar eksik işte. Diğerlerini siz düşünün. La Masia Barcelona altyapısında çocuklar sadece futbol eğitimi de değil; konuşma, okuma gibi sosyal eğitimler de alıyorlar. Katedeceğimiz çok yol var hala.
  Gelgelelim önümüzdeki maça. Yine klasik bir Türk işi yaptık. Kendi işimizi zorlaştırıp, o zorluktan çıkmaya çalışıyoruz. Futbolcu kalitemiz Euro 2016'da olmayı hak ediyor ama takım kalitemiz asla. Ama bu Arda-Selçuk-Hakan Çalhanoğlu-Caner ve diğer oyuncuların bulunduğu nesilin büyük bir turnuva oynamadan futbolu bırakması yürekleri yakar. Umarım büyük bir turnuva görürler, biz futbolseverler de kendi ülke takımımız olmadığından sempati duyduğumuz takımı tutup, turnuvayı öyle izlemeyiz. Çünkü bıktık!             
                                       
                                                                                                  Yasin IŞILDAR
                                                                       

5 Temmuz 2015 Pazar

T.T.T: Türkiye'de Transfer Trafiği

                                          


Galatasaray_
 
   Podolski: Net bir transfer. Nokta atışı diyebileceğimiz bir transfer oldu. Sol ön, forvet ve forvet arkası oynayabilen Poldi Galatasaray'ın bu bölgedeki eksikliğini kesinlikle giderecektir. Yasin-Bruma-Emre Ç. değişmeli kanat sistemiyle şampiyon olan takıma bu yıl bu kadarının yetmeyeceği biliniyordu. Ki bir oyuncu daha aranıyor o bölgeye. Alman futbolcular uyum sorunu çekmez ve disiplinlidirler. Bahsettiğimiz oyuncu da bu takımın formasını en çok giyen 3 futbolcudan biri. Bir ihtiyaç transferidir ve Sneijder'in yükünü azaltacaktır. Net katkı verir.
   Bilal Kısa: Doğru bir transfer. Selçuk robot değil. Cezalı oluyor, sakatlanıyor veya yoruluyor. Bu ligde kaç futbolcu Selçuk sakatlanınca yerini hakkıyla doldurabilir? Bir veya iki. Akla gelen ilk isim ise Bilal. Alternatif bir oyuncu, kadro derinliği sağlar ve takımda sorun çıkarmaz. En iyi dönemlerini yaşıyor. Hamza hoca da ona en iyi dönemlerini yaşatan hocadır. Katkı verecektir.
   Carole: Fransa 2.liginin şampiyon takımından geldi ve duyduğum kadarıyla Lille ve Marsilya'nın elinden kapmış onu Galatasaray. Kendini geliştirmeye açık ve genç bir oyuncu. Defansının Telles'ten iyi olduğunu düşünüyorum ama onun hakkında konuşmak için erken.


Fenerbahçe_



Vitor Perreira: Porto ve Oly'de şampiyonluklar yaşadı. Bu kültüre benzer futbol kültürleri olduğundan bu bir avantaj. Oyuncu portföyü çok geniş. Ki oyuncu alımında büyük artısı olur. Kendi agresifliğini takımına da yansıtan Portekizli hoca bu işi bazen abartıp rakip takım taraftarlarına sataşsa da bu onun kazanma isteğini gösteriyor. Derbilerde biraz sıkıntı olacaktır diye düşünüyorum. Hücum futbolunu benimsemiş bir adam kendileri. Haliyle agresif, dominant futbol oynayan bir Fenerbahçe bizi bekliyor. Zico döneminde oluşturulan takımı aklıma getirmiyor değil.
 Nani: Fenerbahçe Nani'yi Stoch'la beraber kanatlarda kullanınca mega güçe kavuşacağı kesin. Ki arkalarından destekleyen adamlar Caner ve Gökhan olacak. En az onlar kadar yetenekli. Takıma karakter katacaktır. Ayrıca Fenerbahçe bu yıl portekizce konuşacak ve Nani bunu çok iyi değerlendirecektir, uyum sorunu yaşayacağını sanmıyorum. Takımda birçok arkadaşı var. Kanatlardan hızlı, teknik ve dominant bir şekilde gelecekler bu sene. Şampiyon yapabilecek bir hamle.
 Riberio: Kimse bir maçta 6 gol yedi diye bir kaleciye kötü diyemez. 6 gol yediği maç da B.Münih maçı ise hele... O maç da 1 golde hatalıydı ama takımda çok kötüydü. Çok izlediğim bir oyuncu değil ama Porto menşeili bir kaleci kötü diyemem. Volkan ile çekişir ama kaleyi devralabileceğini sanmam.
    Ba: Defansa alternatif alınan bir futbolcu. Tek hamle oyuncusudur. O hamlede müdahelesini yapamazsa büyük ihtimalle gol olur. Yeni Pepe gözüyle bakıldı ama o işi beceremedi. Göreceğiz.
   Şener: Zaten ülkenin en iyi beklerine sahip bir takımdılar. As bekinin alternatifi olarak da yine o bölgenin en iyi ikinci oyuncusunu alarak hem kadro derinleştirdiler hem de rakiplerinin bu oyuncuyla güçlenmelerine izin vermediler. Net doğru transfer. Kanatlardan hızlı ve dengeli çıkar. Çok gol attırır. Kendini daha da geliştiricektir. Gökhan Gönül ile olan rekabeti ona çok şey katacaktır. Kendini İstanbul'a kaptırmazsa tabi...
   Fernandao: Bursaspor'da aldığı topları alır mı? Alır. Hatta fazlasını alır. Önemli olan geçen yıl ki bitiriciliğini devam ettirmesi. En önemli özelliği bu olan Fernandao'nun bu özelliğini kaybetmesi Emenike'den bile kötü sonuçlar doğurur. Ancak bu takımda aynı dilden konuşacağı çok adam var. Pivot santrafor özelliği ile Sow'a da Nani'ye de çok gol attırır. Kendisi de 12 gol barajını rahat geçer diye düşünüyorum.
   Kjaer: En beğendiğim defans oyuncularından biri şahsen. Topla oyunu, hava hakimiyeti, oyun zekası ve dinamizmi ile bir stoperde ne ararsanız bunlara sahip bir oyuncu. Zaten Danimarka milli takımı formasını 50'den fazla kez giymiş bir oyuncuysa o oyuncunun kumaşı var da diyebilirsiniz hiç tanımadan bile. Neden büyük takımlar bu oyuncuyu almamıştır diye hep düşünürken bir anda Fenerbahçe'ye transfer oldu. Çok iyi bir kazanım oldu onlar açısından.


Beşiktaş_

   Şenol Güneş: Elindeki oyunculardan maximum verim alması ve kısıtlı kadroları yukarılara oynayan takımlara dönüştürmesiyle meşhur Şenol Hoca tam Beşiktaş'ın aradığı hoca. Kendisi de İstanbul'da şampiyonluğa oynayan bir takımı yönetmeyi çoktan hak etmişti. İyi bir sinerji yakalayacaktır.
   Beck: Kesinlikle alınabilecek en iyi sağbeklerden biriydi. Büyük iş yaptı Beşiktaş. Sağ kanadı artık garantiye aldı ve bu bölgede sorun yaşamaz. En büyük özelliği istikrar olan Beck, karşılaştırıldığı Hilbert'ten daha çok iş yapar. Hilbert geldiğinde sağbek oynayacağını bile eminim hiç hayal etmemiştir. Tam konsantre bir Alman geldi Beşiktaş'a.

                                                                                                       Yasin Işıldar

19 Haziran 2015 Cuma

YERLİ FUTBOLCU PAZARI



Son yıllarda ülkemiz futboluna en büyük damgayı vuran neydi diye sorarsanız herkesin aklına ilk yabancı sınırı uygulaması gelecektir. Ülkeye gelen kaliteli futbolcu sayısını olumlu anlamda etkilemesi beklentisiyle çıkartılan bu kural, bu beklentiyi karşılayamadığı gibi ülkemizi Avrupa'da temsil eden kulüpleri olumsuz anlamda etkilemiş ve ülkedeki yerli futbolculara hak etmemesine rağmen büyük paralar ödenmesine sebep olmuş, yerli futbolcuların kendilerini geliştirmesini engellemiş ve rekabet ortamını sıfıra indirmiştir.
Kulüpler 5milyon euro fiyat çektikleri yerli futbolcularının bazılarının aslında 2milyon euro bile etmediğini bildikleri halde diğer kulüplerden daha fazla para kazanabilecekleri haksız bir sisteme kavuşmuşlardır. Üstelik kendi takımlarındaki yerli futbolculara hak ettiğinden daha fazla para vermek durumunda kalmışlardır. Çünkü kontenjanın darlığı nedeniyle kulüpler yerli futbolcuya muhtaç ve yerli futbolcu da bunun farkında. Özellikle de menejerleri. Daha fazla para koparabileceklerinin farkındalar. Çalışmayı fazla sevmeyen Türk futbolcusu da rekabetin azalmasından ve kazanacağı maaşın artmasından dolayı mutlu. Ne güzel değil mi? Milli takımın son halinden de belli zaten futbolcuların kendilerini ne kadar geliştirdiği veya kendi kulüplerinde ne kadar kastığı.
Yerli futbolcu pazarına dikkat edin geçen yıl 10 milyonlar denilen oyuncular bu sene 5'e falan inmiş. Nedeni de kontenjanın tekrar genişletilmesi. Ne kadar saçma işlerle vakit kaybediyor ülke futbolumuz değil mi?
Şimdiler de futbolcuların aldığı maaşlar, onlarla yapılan sözleşmeler çok gündemde. Böyle olması doğal. Çünkü bu işe gönül vermiş, bu işten bir kazanaçları olmayan ve takımını karşılıksız seven milyonlarca cefakar taraftar var. Geçen yıl yapılan hatanın getirdiği sonuçlar önümüzdeki yıllarda da çekilecek. Çünkü birçok sözleşme bu yönde yapıldı. Taraftar da neyin ne olduğunun farkında. Kulüp ya zararına satış yapıp bu maaşlardan kurtulacak ya da futbolcudan verim almanın yolunu bulacak.


13 Haziran 2015 Cumartesi

Galatasaray'da Transfer Dönemi



Galatasaray'ın şuan alabileceği en iyi hücumcu isim Gignac'tır. Sebebine gelecek olursak; hem bonservisinin elinde olması ve fiyatının maddi anlamda zorlayacak seviyelere çıkmaması hem de geçen sezon Fransa ligindeki formu onu hedef transfer potasına sokuyor. Gignac'ı bilen bilir. İleride top tutması, tekniği ve iki ayağını kullanabilmesi onu çok iyi bir santrafor yapıyor. Ayrıca istikrarlı ve tecrübeli bir futbolcu. Bir forvetin en olgun ve zirve yıllarını geçiriyor şuan. Ki Burak'la beraber çok gol atarlar...
Bir gerçek de Galatasaray'ın acil bir sağ beke ihtiyacı olması. Sabri ile ne kadar daha devam edebilir veya ne kadar yeterli olabilir. Şampiyonlar ligini de düşünecek olursak. Glen Johnson ismi geçiyor ama tahminimce Eboue'nin ilk geldiği sezon yaptığı katkıyı yapamaz. Ki en az o katkıyı yapabilecek bir bek lazım. Dany Alves mükemmel olurdu ama bu saatten sonra zor gözüküyor.
Bilal Kısa transferine gelecek olursak... Onu eleştirenler geçen sezonun başında aynı şeyi Yasin için de söylemişlerdi. Selçuk sakat veya cezalı iken onun boşluğunu en iyi dolduracak isim Bilal'dir bu ligde. İyi bir alternatif ve kadro derinliği için iyi bir tercih.
Tabi bir de açık transferi yapılırsa orta sahaya, yeme de yanında yat. Kanatlarda Yasin-Bruma-Emre Çolak var ki 3 kulvarı kaldıramaz... Amrabat'ın değerlendirilecek olması güzel. 

Marka değeri falan filan ayağına kalbur üstü bir oyuncu mutlaka alınacaktır, herkesin içi o konuda ferah olsun da, önemli olan kritik bölgelerdeki zaafiyetleri giderecek transferlerin yapılması. Yani nokta transfer dediğimiz olay.
Son form durumları ve kariyer-başarı hedeflerine bakacak olursak RVP geleceğine Gignac gelsin. Melo takımda tutulmalı, çok gitmek istiyorsa De Jong oraya yakışır. Ama umarım Melo gitmez.
Podolskiye öldü bitti diyorsunuz da... Hemen unutuyorsunuz benzer örneklerini. Kewell'da bitmişti, katkı sağlayamazdı. Ne oldu? Baros eskisi kadar gol atamıyordu, Yasin Galatasaray oyuncusu değildi vs.
Podolski gelirse çok iyi olur. Umarım gelir. Podolski-Sneijder-Yasin(Bruma)-Gignac(Burak) düşünemiyorum


12 Kasım 2014 Çarşamba

DİPTEYİZ, SONDAYIZ, DEPRESYONDAYIZ


Maça sondan başlamak lazım. Maçın da sonrasından. Fatih Terim'in basın toplantısını hayal kırıklığıyla izledim. Teknik analizi geçtim, takımın maça dair yaptıklarına gelecek yorumlarını geçtim... Takımın hiçbir hatası yok, kendisinin hiçbir hatası yokmuş da onlar günah keçisi ilan edilmişlercesine, sadece taraftara yüklendiği ve taraftarın Federasyon Başkanına ve kendi futbolcularına verdiği tepkiyi eleştirdiği bir basın toplantısıydı. Peki ne yapsın bu insanlar? Sosyal hayatlarında zaten mutsuzlar. Oraya ellerinde ay yıldızlı bayraklarıyla milli takımlarını seyretmeye gidiyorlar, ceplerindeki paradan fedakarlık yaparak. Sahada galibiyet, beraberlik veya mağlubiyet görmek büyük sıkın
tı değil. Mücadele eden, sahada ruhunu ortaya koyan futbolcuyu ve futbolcu topluluğunu her taraftar kitlesi sever ve alkışlar. Senin Brezilya'ya yenilmen zaten olağanüstü bir durum değil. Hele ki bu takımla. Ama ortaya konulan bir direnç yok. Baş kaldırı yok. Sahada isyan yok. Herkes kabullenmiş bir durumda. Kimse de hırs, istek yok. Var da bilmem kaç milyon insanı olan bir ülke mi göremiyor bunu Fatih Terim'den başka? Halkın isyanı neden haksızmış gibi eleştiriliyor bu durumda? Evet kendi ülkende, rakip takım oyuncuları alkışlanırken senin oyuncularının ıslıklanması sana koyabilir. Futbolcuya daha çok koyar. Koymalı! Peki neden bu yanlış davranışı yapmak durumunda kalıyor bu seyirci topluluğu? Neden? Avrupa Elemelerinde 3. olsan bile önümüzdeki turnuvaya katılabileceğin bir durumdayken, bu turnuvaya katılamamak başarı olur ve biz grubun neredeyse en zayıf halkası durumundayız. Neden isyan yok. ''Aldığınız paralar haram olsun ruhsuzlar!!'' klişelerine girmek istemiyorum. Ama ben isyan ediyorum bir futbolsever olarak.
Artık yeter. Artık sahada isyan edin. Artık terleyin. Yürümeyin. Önünüzde koşan rakip futbolcuya müdahele edin. Onu rahatsız edin. Kabullenmeyin!
İsyanın, başkaldırının en büyük simgesi değil miydi Fatih Terim Türk futbolunda?
Ne değişti hocam?
Ne değişti?
                                                                                                               
  Yasin IŞILDAR

14 Ekim 2014 Salı

DERTLER BİR DEĞİL



Nereden başlasak ki... Nereden başlarsak başlayalım gideceğimiz yerlerin ucu bucağı yok, Türk futbolunun sorunlarından bahsediyorsak eğer.  Özellikle birkaç turnuvada bir kazanılan başarılar gözümüzü kör etti. Euro 2000'de çeyrek final, 2002 Dünya Kupası'nda 3.lük, Euro 2008'de yarı final... Biz bu başarıları kazanırken futbolumuzun kaliteli olduğunu düşündük, olmayan sistemimizin yani sistemsizliğin bir sistem olduğu yanılgısıyla kendimizi kandırdık. Gelgelelim gerçekçi olan herkes aslında bugünlerin geleceğini ön görebilirdi. Futbolcu tarama sistemimizden başlayalım mesela. Her şeyi öyle bir tesadüfe bırakmışız ki, Gökhan Gönül şuan ülkenin en iyi sağ beki olarak görülürken, onu bile tesadüfen kullanmaya başladık. Fenerbahçe'de Önder Turacı (PSV maçı) sakatlanmasa, milli takımda İbrahim Kaş sakatlanmasa (Norveç maçı) yıllar boyu belki de bu arkadaşların arkasında yedek bekleyecekti Gökhan Gönül. Bu yüzlerce örneğin bir tanesi. Yıllar boyu bir ekol, bir sistem yaratamadık. En azından basketbol milli takımımız için bir savunma takımı diyebilirken futbol takımımız ne bir savunma takımı ne de bir hücum takımı. Büyük ihtimalle Hollanda'nın eskisiyle alakası olmadığı, Çeklerin eskisiyle alakası olmadığı, İzlanda'nın lider olabilmeyi başardığı bir grupta ilk 2'ye bile giremeyeceğiz. İlk 2'nin direkt katıldığı bir turnuvaya katılamamak, hele ki böyle bir grupta... Artık bazı şeyleri ciddiye almamızın zamanının geçtiğini gösteriyor bizlere. Andorra, Malta gibi takımlarla beraber milli takım şuan en az puan kazanan takımlardan biri. Ki kaybetme alışkanlığı da kazanılmış durumda maalesef. Ülkenin en iyi teknik direktörü olarak görülen Fatih Terim milli takımla kabuslar görmeye pek alışık olmadığından ne yapacağını şaşırmış durumda ve öfkeli. İnsanlarda milli duygu kalmamış nerdeyse. Tribünler ev sahibiyken suskun, rakibe baskıya mecal kalmamış, gol yiyince artık alışılmış ve ezik bir durumla karşı karşıya kalmış olmanın verdiği sessiz öfke... Futbol federasyonu için ne söylense az, artık o konulara girmek istemiyorum. Sonuç olarak bizim ülkemizde sistemli bir şekilde futbol eğitimi, futbolcu keşfi, sistem- ekol oluşumu sağlanacağını ve sabırla sürdürüleceğini düşünmediğimden umutsuzum açıkcası. Allah yardımcımız olsun.
                                                                                YASİN IŞILDAR

16 Eylül 2014 Salı

SON MİLLİ MAÇ- HAZİNSSON



Çok tuhaf bir futbol kültürümüz var. Varımızı yokumuzu veririz desteklediğimiz takımlara. Ama çoğumuz ne bir ürününü alırız ne senede 5 kere maçına gideriz ne de maçına gittiğimizde onun renklerini giyeriz. Milli takımımızı baz alalım. Milli duyguların yoğun yaşandığı, artık kaybetmeye tahammülü olmayan bir kalabalık... Tribünlere bir bak. Kırmızı beyazdan çok siyah deri ceket veya kendi kulüp takımlarının formalarını görürsünüz. Ben Hollanda milli takımının maçlarında her yerin turuncu olmasına hayranım. Bu saha içi ve saha dışı herkesi motive eden bir görselliktir çünkü. Nitekim Fatih Terim'de bunu sıklıkla dile getirir. Her neyse konuyu saptırmadan gelelim muhteşem(!) futbol yöneticilerinin idare ettiği ülke futbolumuza.
Ligimiz ne kadar kaliteli ki, milli takımımızda başarılı olsun denecek noktadayız. Kendi kulüp takımını borç batağına sürükleyip, federasyon başkanı iken diğer futbol takımlarına finans dersi vermeye çalışan bir şahsın yönettiği ülke futbolu ne kadar emin ellerde olabilir? Yabancı kontenjanı saçmalığından bahsetmiyorum bile. Neden önce altyapılara inilmez. Altyapı eğitmenleri, altyapı sistemleri değiştirilmez. Biz dünya 3.sü olduğumuzda kendimizi dünyanın en büyük 3.futbol ülkesi sandık. Ama Almanya aynı turnuvada 2. olduğunda kendini öyle sanmadı. 10 yıl içerisinde öyle atılımlar yaptı ki şuan dünyanın en iyi milli takımı ve alttan harika oyuncular gelmeye devam ediyor. Neden Almanya örnek alınmaz mesela? Yabancı kontenjanı fikrini abartarak sunan federasyon görmüyor mu Türk futbolcularındaki rahatlığı, serbestliği ? Adam niye Avrupa'ya gidip ülkesini temsil etsin ki? Burda 10 kat daha az çalışarak 10 kat daha fazla para kazanıyor zaten. Ayrıca teknik direktörün eli mahkum beni oynatmaya gibi bir psikolojisi var çünkü yabancı oyuncu daha kaliteli veya formda olsa bile onun kontenjan sıkıntısı var. Peki sen kendi liginde form tutamayan yabancı oyuncuların ve eli rahat olan Türk futbolcularınla Avrupa'da nasıl rekabet edeceksin? Mancini ilk geldiğinde söylediği şey; yabancı kuralını kaldırdıktan sonra İtalya milli takımının kupalar kazanmaya başladığıydı. Keza Dünya Kupası'nda eze eze şampiyon olan Almanyada da bizdeki gibi bir durum yok. Bizim gördüğümüzü elbette ki bu kuralı koyanlar da görüyor ama kafalarındaki düşünceye ben ulaşamıyorum. Siz başarabilirseniz bana da anlatın. İlk 2 takımın direkt gittiği Avrupa Şampiyonasına bile gitmemiz sıkıntılı hale gelmiş vaziyette. Üstelik çok iyi bir jenerasyona sahip olduğumuzu düşünürsek... Yoksa biz mi abartıyoruz? Veya bazı entresan kurallar ülke futbolunu ilerletmek yerine geriletiyor mu? Bu mantıkla hiçbir kulübümüz zaten kolay kolay Avrupa'da başarılı da olamaz. En büyük düşmanımız yine kendimiziz malesef. Son milli maçta İzlanda'dan yediğimiz tokat umarım bazılarımızın gözlerini açmıştır.
                                                                                         
                                                                                                               Yasin IŞILDAR

11 Eylül 2014 Perşembe

A GRUBU




A grubu diğer gruplara göre biraz da tur için ağır basan takımlardan oluşuyor diyebiliriz. Atl Madrid ve Juve bu grubun tartışmasız iki favorisi. Ancak burda önemli olan mesele şu; birinci kim olabilir? Malmö ve Olympiacos Avrupa Ligi'ne katılmak için birbirlerinden puan almaya çalışacaklar. Madrid ve Torino ekiplerinden alacakları puan veya puanlar onları bu çekişmede avantajlı hale getirecek. Tabi bunu başarabilirlerse.
Atletico Madrid en iyi oyuncularını takımdan gönderdi diyebiliriz aslında. Geçen yıl ki efsanevi sezonda büyük işler yapan Filipe Luis, Courtouis ve Falcao'nun yokluğunu hiç aratmayan Diego Costa Chelsea'ye transfer oldu. Yerlerine kalede güven veren potansiyel bir Courtuois olan Moya, forvete La Liga'da her zaman iş yapabilecek kapasitede olan Mandzukic, Roma'dan tanıdğımız ve ardından Torino'da büyük işler yapan Cerci ve Real Sociedad'tan Griezzman geldi. Ki Griezzman Dünya Kupası'nda Ribery'nin yokluğunda Fransa ilk 11'nde olan bir oyuncuydu. Simeone hiçbir bahane uydurmadan, takım sistemini eskisi gibi makine düzeninde işletmeye devam ediyor. Büyük hoca vesselam! En son Kral Kupasını Los Galacticos'un ellerinden söküp aldılar. Ki Arda Turan da bu maçlar da yoktu. Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkmak için çok yeterli bir kadroya sahipler. Ama bu onları hangi tura kadar taşıyacak orası biraz meçhul.
Juventus'a geçecek olursak eğer, teknik direktörlüğe Allegri'yi getirdiler. Bana kalırsa Conte'den sonra teknik direktör çapları biraz düştü. Kayda değer transferleri bonservisi elinde olan Evra ve Real Madrid'de geçen sene gayet iyi bir performans sergileyen forvet Morata. Tevez ve Vidal için transfer dedikoduları çokca sızdı ama ikisi de takımda kaldı. Onların en büyük kozu yine bu iki oyuncu ve her geçen sene kendini daha da geliştiren Paul Pogba olacak. Başkan Pirlo'nun önderliğindeki ortasahaları en az forvet oyuncuları kadar gole yakın isimlerden oluşuyor. Bu da onları bir değil birkaç oyuncusuyla beraber gol tehditi olan güçlü bir takım haline getiriyor. Geçen seneye göre güç kaybetmediler ama Conte-Allegri değişikliği nelere kadir olacak göreceğiz.Yine de gruptan Atletico Madrid'in ardından 2. çıkacaklarını düşünüyorum.
İsveç ekibi Malmö sahasında almaya çalışacağı puanlarla Avrupa Ligi'ne gidebilirse bu onlar için gayet çekici bir başarı olur. Olympiakos onlara dur diyecektir diye düşünüyorum. Kendi sahalarında da büyük takımlar da dahil olmak üzere kolay puan kaybetmezler. Tur atlamasalar bile 1.yi tayin edecek maçlar Olympiakos ile oynanacak maçlar olacaktır. Özellikle Yunanistan'da.
Dediğim gibi diğer gruplara nazaran tur atlayacak takımlar nispeten belli. Ama şöyle bir farklılık var. Diğerlerindeki gibi 1. veya 2. olarak ağır basan bir takım yok. Atletico Madrid de, Juventus da 1lik ve 2.liğe eşit mesafedeler.
                                                                                           

                                                                                                   Yasin IŞILDAR

6 Eylül 2014 Cumartesi

B GRUBU 

İzlemesi müthiş zevkli olacak diye düşündüğüm bir veya iki gruptan biri B grubu. Şampiyonlar Ligi'nin kralı diyebileceğimiz Real Madrid, bir başka efsane ve Şampiyonlar Ligi'ne hiç gitmemişçesine tepeden tırnağa aç olan idol takım Liverpool, son birkaç yılda büyük işler başaran ve aynı zamanda ülkesinin en iyi takımı olan Basel ile Şampiyonlar Ligi'ne ilk defa katılan, hatta çoğumuzun ismini bile ilk defa duyduğu ve bu arenada ilk kez boy gösterecek olan Ludogorets.
Real Madrid ile başlayacak olursak... Önce gidenlerden başlarsak, Diego Lopez gibi kaliteli, tecrübeli ve yedekliği asla sorun etmeyen bir kişilik nasıl olur da bedavaya Milan'a bırakılır hala anlamış değilim. Keza Xabi Alonso... Gençliğinden itibaren oyuna hızı değil, hücuma katkısı ve oyun zekası ile tekniği ve pas becerisi ile hükmeden bu komple adam nasıl olur da elden çıkarılıp Bayern Münih'in kollarına bırakılır? Sorun onun yaşlanması mı? Hızını kaybetmesi mi? Ama onun en büyük özellikleri gençken de bunlar değildi zaten. Di Maria konusu zaten başlı başına enteresan. Onun gibi takıma hücum anlamında etki eden, defansa yardıma gelen, kanatlardan yaptığı karşı konulmaz bindirmelerine, sert şutlarını ve her halükarda yapabildiği muhteşem ortalarını eklersek, dünyanın hiçbir yerinde kolay kolay bulamayacağınız bir kanat oyuncusunu göndermek bana hiç mantıklı gelmiyor.
Gelenlerde ise daha önceki bir yazımda daha çok izlenebilme olanağı olan ve bizim daha çok izleyebilip keyif alabileceğimiz liglerde oynamasını istediğimiz James Rodriguez var. Dünya Kupası'nın altın ayakkabısı olan bu genç yüz ifadesiyle CR7'i çağrıştırarak zaten olaya 1-0 önde başlıyor. Mükemmel futbol potansiyeli de cabası. Real Madrid'de olmayı hak ediyor. Onun için tek sorun, bu yıldızlar geçitinde kendisini istikrarlı bir şekilde oynattırabilmek ve kalıcılığını sağlamak. Çünkü bu takımda gözünün yaşına bakılmaz. Mesut Özil, Di Maria son örnekleri. Bir diğer takviyeye gelecek olursak Kosta Rika'lı kaleci Navas'ı aldılar. Dünya Kupası'nda kumaşını tüm futbolseverlere kanıtlayan Navas gerçekten de çok iyi bir kaleci. Hatta ülkemize gelse eminim bir Muslera etkisi yapar. Casillas'ın formsuzluğunda kaleyi devralırsa şaşırmam. Levante'de gösterdiğin performans seni kolay kolay Real Madrid'e getirmez. Ama o başardı. Üstüne Dünya Kupası'ndaki oyunu eklenince bu transfer kaçınılmaz oldu tabi. Bir diğer gelen yıldız Toni Kroos. Guardiola çok uğraştıysa da onu takımda tutamadı. Orta sahada oluşturduğu derinlik, oyun zekası, topa hükmetme becerisi, oyun kurma gibi özelliklerine markajını ve hava toplarındaki avantajını da eklersek kesinlikle ilk 11'in değişmez bir oyuncusu olacaktır. Khedira, Modric, Kroos, Rodriguez... Ve forvete nöbetçi golcü sınıfından Chicharito takviyesi gayet makul. Satın alma opsiyonlu kiralık olan forvet sırası geldiğinde işini yapacak bir golcü. Real Madrid'in bu sene dünyanın en pahalı kadrosuna sahip olduğunu unutmayalım. Oynadıkları futbol ve Şampiyonlar Ligi tecrübeleri ile kesinlikle grubun 1 numaralı favorileri.
Gelgelelim Liverpool'a... Sonunda YNWA'u tekrar Şampiyonlar Ligi'nde dinleyebileceğiz. Rodgers gerçekten harika bir takım oluşturdu geçtiğimiz yıl. Uzun zaman sonra şampiyonluğa bu kadar yaklaştılar ama olmadı. Teselli ise bu sene için tazelenen umutlar ve Şampiyonlar Ligi. Suarez'in ayrılışının ardından forvet transferini Balotelli'den yana kullandılar ki; bence Balo, El Pistolero'nun yarısı bile etmez. Bir kere farklı tarzda golcüler. Pek de güvenilir bir adam değildir Balo üstün yeteneklerine karşın. Olumlu bakacak olursak Sterling ve Sturridge'dan mükemmel birer oyuncu yapan Rodgers belki Balo'yu da futbola kazandırabilir. Emre Can, Lallana, Lambert, Lovren, Markovic, Moreno, Manquillo... Hepsi de kadroya mükemmel bir derinlik kattılar. Ama sahanın içinde seni oyunda tutabilecek, Gerrard'la sorumluluğu paylaşabilecek klas bir futbolcu var mı derseniz..? Biraz muamma... Reus, Cavani, Falcao isimlerinden biri bile gelse çok iyi olurdu ama hiçbiri olmadı. Onların en büyük kozu takım oyunu, takım coşkusu ve şampiyonlar ligine aç olan Liverpool tribünleriyle genç ve yetenekli futbolcuları olacak...
Basel özellikle son birkaç yılda Murat Yakın'la beraber mükemmel bir çıkış yaptı. Chelsea galibiyetleri de onları havalı yapmadı değil. Ama grup ikinciliği için Liverpool'u bir adım önde görüyorum.
Belki de Şampiyonlar Ligi elemelerinin en kıyıda köşede kalmış maçıydı Ludogorets-Steau maçı. İlk maçı 1-0 kaybeden Ludogorets kendi sahasında maçın 90.dakikasında gol buluyor. Uzatmaya giden maçın uzatmalarının son dakikasında Ludogorets kalecisi kırmızı kart görüyor. 3 oyuncu değişikliği hakkı dolduğundan kaleye geçen stoper Moti penaltılarda kurtarış da yapınca tur atlayan Ludogorets oluyor. Üstelik Moti, Steau'nun en büyük rakibi Dinamo'nun eski oyuncusu ve bir Rumen. Muhteşem bir hikayeyle adını Şampiyonlar Ligi'ne yazdıran bu Bulgar takımının tabiki bu grupta tur atlama için pek şansı yok. Ama hikayeleri onların burda olmasını istedi.
                                                                                              YASİN IŞILDAR